Perşembe günü 15.30 gibi ayrıldım
Urbino’daki yurdumdan ve çıktım gene uzun bir yola. Hatice, Urbino’dan yaklaşık
1 saat otobüs, 3 saat tren yolculuğunu kapsayan 4 saatlik bir uzaklıkta
yaşıyordu. Ve 20.40’da varmıştım Pescara'ya. İstanbul’da telefon yoluyla
tanıştığım, Mersin’de yaşayan Hatice ile gerçek dünyada karşılaşma şansına sahip olmuştum sonunda evet. İlk karşılaşmaların insanda uyandırdığı o heyecan elbette
ki bende de vardı lakin onunla internet, telefon vs. yollarla çokça iletişim halinde
bulunmuş olmak heyecanımı azaltmıştı. Pescara’daki ikinci Türk olan Alp ile
beraber beni almaya gelmişlerdi. Alp de burada ‘ingilizce öğretmenliği’ okuyan
bir meslektaşımdı ve bu da beni bir hayli sevindirmişti. Ve daha da güzeli beni
almaya bisikletleriyle gelmişlerdi. İstasyondan eve Hatice’nin önünde aynı
bisiklet üzerinde gitmek Pescara’da yaşadığım ilk güzel macera olmuştu.
Yıllardır bisiklete binmiyordum ve o
vakit bunu ne kadar da çok özlediğimi anlamıştım. Hep beraber Hatice’nin 2
İtalyan ile paylaştığı evine gitmiştik ve akşam yemeği vaktiydi. Evet Hatice bana
tam da Akdeniz mutfağı tadında çok güzel şeyler hazırlamıştı ve İtalya’da,
alıştığın bir tadı alıyor olmak hakikaten tarifi zor bir şeydi. Gerçekten
Hatice’nin yemekleri çok lezzetliydi. Hatice’nin ev arkadaşları Giorgia ve
Martina ile tanışıp beraber yemek ve çay faslı ve muhabbet ile geçmişti
gecemiz. Çaydanlıkta demlenen çay ve samimiyet denen kavramı hissedebileceğim
bir mekân. Evet insan, en çok da alıştığı şeyleri arıyordu, başka bir şey
değil. Ve sanki bu, Hatice’yi ilk görüşüm değildi. O sanki benim alıştığımdı. Gece
3 gibi uyumuştuk. Pescara’da ilk gün ertesi güne kayan bir hal içinde böyle
sona ermişti.
18.10.2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder