11 Şubat 2012 Cumartesi

Nerde tüm insanlar diye bir ses işitti. Bulamıyordu hiçbir insanı etrafta. Acaba herkes öte dünyalara göçmüştü de bir tek o mu kalmıştı bu dünyada? Peki, o zaman etrafta gördüğü tüm bu siluetler sadece bir halüsinasyon muydu ya da gölgeler yığını mıydı? Bir başına kalmış herkes… insan insana bu kadar muhtaçken insan insandan yoksun. Herkesin gözleri kapanmış, kulakları duymaz olmuş, elleri işlemez, ayakları yürümez olmuş. Herkes herkesle ama yalnız… “Yalnızlık hiç de tanrısal değil” dizeleri dile gelmeye başladı bile bak.“Bir ben vardır benden içeru” diyen Yunus Emre de gerilerde kaldı artık. Bir ben var, bir ben var dizleri kaldı bize. Ben ve ben çok mutluyuz, en azından öyle görünmeye çalışıyoruz az mı? ‘Yok yok burada’ diyen tezgahlarda her şeyi bulabiliyoruz hem hiç gerek yok tasaya. Ama bu tezgahları kaldırmaya başladı zabıtalar yavaş yavaş, ne yapmaya çalışıyorlar anlamadım ki.. Ama kaldırsınlar, ben ve ben mutluyuz. Ama yok şimdi ortaya ihtiyaç kuramı, iş bölümü, alt sınıf, üst sınıf çıktı. Ben ve ben mutluyduk, bulaştıracaklar illa beni sana, size, onlara..Ve çocuk düştüğü sokak çukurunda elinden tutup kaldıracak birini aradı. Etrafında sel yığını gibi bir insan yığını vardı ama gözleri kör, kulakları sağır, elleri, ayakları işlemez yığınlar… ne yapmalıydı artık? En iyisi belki de düştüğü çukurda ömrünü geçirmekti. Çünkü etrafta kimsecikler yoktu.                                            07.05.2010/00.17